Tarih Türkler İle Başladı...
Beyaz Piramit-ler ve Bilinmeyen Türk tarihi…
Beyaz Piramit'in ikinci dünya savaşı sırasında Çin'e yardım malzemesi götüren bir C-54 uçağından çekilen fotoğrafı 1957 yılında ilk kez Life dergisinde yayınlanmıştır.
Bu piramitleri araştırmak üzere1994 yılında Şensi bölgesinde bir araştırma gezisi yapan Alman bilim adamı Hartwig Hausdof kendi koleksiyonundan birkaç resmin halka açılmasına izin vermiştir. Hausdorf'a göre piramitlerin yapım tarihi en az M.Ö. 2500'ler civarındadır…
Bugün Çin Halk Cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde yer alan, Xian şehrine 100 km uzaklıkta Qin Ling Shan dağlarında Ön-Türk uygarlıklarından birisi tarafından inşa edildiği iddia edilen, etrafında irili ufaklı 100 adet piramitle beraber, 300 metre yüksekliğinde bir piramit bulunmaktadır. Bölge Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yasak bölge ilan edilmiş olduğundan dolayı Piramitler içerisinde bulunan Mısır medeniyetinden çok ileri bir teknikle mumyalanmış olan cesetler ve "Ön-Türkçe olduğu iddia edilen" yazıtlar üzerinde araştırma yapılamamaktadır…
Türk Bilim adamı Kazım Mirşan yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından Ot-Oğ olarak isimlendirilen Ön-Mısır'a M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadolu'dan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım Mirşan'ın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 3000'li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse Piramit inşa teknolojisinin Eski Mısır'a Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği iddia edilmektedir.Ve bu iddia küçümsenecek bir iddia değildir…
Bu yazıma etkileyici,dikkat çekici,gizemli bir giriş yapma gayretimin bağışlanmasını dilerim.Ancak asıl konumuz bu değil.Türk uygarlığını vardırabildiğim kadar geçmişe vardırıp bilmediklerimiz ve köklerimiz hakkında aydınlatıcı bir yazı derlemesi yapma isteğimdir.Bu yazıda mümkün olduğu kadar çok kaynak göstermeye çalışacağım.Yazıyı okuyanlara tavsiyem kaynakların geçerliliğini test etmeleridir.Ne de olsa " insan oğlu beşer Sedat bile bazen şaşar":)
İlk defa bir Proto-Türk yazıtını deşifre eden kişi, Danimarkalı profesör V. Thomssen'dir. Kül-Tigin ve Bilge Kaan kitabelerini okumuştur(1894). Ancak bu kitabelerin tarihlendikleri 732 ve 733 yılları doğru değildir. Kitabeler 200 yıl daha eskidir…
W. Radlof, 1985 yılında Ulukem yazıtlarını inceledi ve bunların çok daha eski yazı karakterleri içerdiğini söyledi. Bunları yazanların Kırgız diye bilinen Abakan Tatarları ve Soyanlar'dan oluşan "Hakas Türkleri"olduğunu açıkladı…
Yazıtların en eskisi olan Talas yazıtları hakkında çalışmaları olan S.E. Malov, 1959 yılında bunların M.Ö.500 yılına ait olduğunu öne sürdü. F. Altheim bunu kabul etmeyerek. "Eğer, Türk yazısı, esas vatanı olan Gürcistan yöresinden ve Aramea alfabesinden doğmuş ise, M.Ö. 600'den kısa bir süre önce Talas bölgesine gelmiş olması gerekir ki, bu imkansızdır," der.
Türk yazısının başlı başına, kendine has bir yazı olduğu fikri yabancı bilim adamlarının nedense aklına gelmemektedir!.. Onlar hep bu yazının "daha önce mevcut Başka bir yazıdan" doğmuş olduğu inancına göre hareket etmektedirler. Onlara göre "Türkler, M.Ö. 400'lerde ortaya çıkan medeniyetten nasibini almamış, çöl göçebeleridir."
Halbuki Proto-Türk medeniyetine dair Manş Denizinden Büyük Okyanusa kadar olan geniş sahada bulunmuş Antik kaynaklar vardır. Bunlar zaman içinde birer bir ortaya çıkmakta ve yayınlanmaktadır. Türk tarihçilerin maalesef pek çoğunun habersiz oldukları veya ilgilenmedikleri bu kaynaklardan bazıları şunlardır:
- Hoyti Tamir Günlüğü:(M.Ö. 800-500 yılları) Hoyti Tamir: Urkun (Orhun) nehri vadisinde bulunan kayalık bölgedir. Cereyan eden önemli olaylar kayalar'a nakşedilmiştir... Bölge âdetâ bir açık hava arşividir...
- Yoluğ Tiginler(Türük Bil Konfederasyonu Hanlar hanı olan kişiler, tarih yazarları) diktirdiği "Bol Bollar"(dikili taşlar) (M.Ö.562-M.S.580) Bu tarih Bumin Kağan'la başlatılırsa, M.Ö.879-M.S.580 olur ki, 1459 yıllık bir dönemi kapsar!..
- Bilge Atun Uruk(Türük bil konfederasyonu mareşali) tarafından yazdırılmış Türük Bilge Kaan iline bitik (Türk devleti halkına mektup)
Türklerin bilinen tarih boyunca Orta Asya topraklarında ve sonrasında bu bölgeden tufanlar başta olmak üzere çeşitli etkilerle dağıldıkları yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında üstün medeniyetler kurduklarının kanıtını geride bıraktıkları binlerce eserde bulabiliriz.
*Kırgızistan'ın Talas bölgesinde Çiğimtaş (Çizgili Taş) ve Narın Bölgesindeki Saymalı Taş (nakışlı taş) (3500m yükseklikte, 90.000 kaya resmi), Talas Yazıtı,
*Kazakistan'da Essik Kurganlarındaki Altın Elbiseli Adam
*Tamgalı'da Tamgalısay (ilk Türk tamgaları,10.000 yıllık 1.000 piktoğraf),*Ceti – Yedi Su yazıtları,
*Yakutistan'da Baykal-Lena yazıtları,
*Tuva'da Uluğ-Kem Sülyek Köyü-Karayüz yazıtı,
*İtalya'da Etrüks yazıtları,
*Moğolistan'da Kül Tigin yazıtları, Yenisey yazıtları (şimdilik bilineni 107 tanedir),
*Rusya Uluğ Kem, Şülyek Köyündeki Yazılıkaya Karayüz yazıtı,
*Altaylar'daki Pazırık Kurganı ve yazıtları,
*Anadolu'da; Antalya Side yazıtı,
*Eskişehir'in Han İlçesinde Yazılıkaya (Resim–3) ve Uçuz yazıtları,
*Ankara Polatlı Yassı Höyük yazıtları,
*Erenköy yazıtı (Resim-4) ,
*Ergani yakınındaki Çayönü yerleşmesi, Gevaruk yaylası Özalp ilçesinde Pegan köyü Resimleri,
*Salyamaç Köyü yakınındaki Cunni Mağarası yazıtları,
*Sat köyü civarındaki Sat Dağı resimleri,
*Van Tirşin yaylası Çilgir köyü yazıtları,
*Çatalhöyük yazıtları,
*Ankara Polatlı da Yassı Höyük'teki Erken Türk yazıtları,
*Hakkari de Gevaruk yaylası Sat Köyü tamğaları,
*Antalya da Beldibi mağarasındaki tamğalar,
*Şanlıurfa Göbekli Tepedeki tamğalar,
*Hakkari Çelo Dağı Kahn-ı Melik ve Taht-ı Melih kaya üstü resimleri,
*Van Bölgesinde Cilo dağı Put Köyünde Kızların Mağarasında ki resimler,
*Başet Dağında Kaya üstü yazıtları,
*Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç Köyünde Cunni Mağarası yazıtları, — Burdur *Hacılar Höyüğünde kaya yazıtları
*İstanbul Erenköy yazıtları
*Sinop kalesinde kapı yazıtları,
*Trabzon Mağara Yazıtları,
*Suriye Lazkiye'de Ras Şamra' da Ugarit yazıtları,
*Ege denizi Lemnos Adası yazıtları(….),
Şu ana kadar bulunan ve bilinen eserlerden bazılarıdır.
"Aşağıda başka buluntuları ayrıntıya girmeden veriyorum(*)işaretli olanlara dikkatinizi çekerim"
Önre-Binbaşı(Türük bil konfederasyonu generali) tarafından yazdırılmış Ötümin Künliğ 2 bitiğ taş (Tariat yazıtı)-(M.Ö.530-493) Bu yazıt, Moğolistan'da Arhangay-Tariat bölgesinin Terhingol ırmağı vadiside 1969 yılında bulunmuştur. 3 adet taş yazıttır. Kaplumbağa şeklindedirler.Tenride Bolmiş İlitmiş Bil("Kainatın"'ın yaratılmasından beri varolan halkı kalkındıran egemenlik)…
Böke Türük Bil Tarihi(Bulunma 1909)- İtiz Üröğü(İtiz anıtı)"(M.Ö.522-519 tarihleri arasında yaptırılmıştır. M.Ö.1517'de At-Oy bil konfederasyonunun kuruluşunu anlatır.)",Karabalgasun Bitik taşı(M.Ö.538),Isub-Ura Bilge, Öküli Çur Yazıtı (M.Ö.596-516),
*Alperin'in Bol Bol Ukus (olayları tavsifi, anlatması) yazıtı(M.Ö. 323) Moğolistan'da "MANİTU" Dağı'nda (dağın adına dikkatinizi çekerim, Kızılderililer'in Tanrısının adını taşıyor) bulunmuştur,
*"Altı Yarık Tigin(Altın Çiçek Doktirini, 6 Emir) "Budizm'in temelini oluşturur"(M.Ö. 1517 yılından M.S.512'ye kadar 1000 yıl süre içinde kaydedilmiş olan Bolti'leri (dînî kaideler) kapsar. Önce TAŞ üzerine yazılmış, M.Ö.516'da mabetlerin baskı altına alınmasıyla, kâğıda çekilip Ib-Is-Bolik'e götürülmüştür.Bu üç yapraktan biri M.Ö. 18 Mayıs 519'da tekrar taş üzerine kaydedilmiştir.)",
Bütün bunlardan ayrı olarak Çin'liler tarafından bulunmuş ve Çince'ye tercüme edilmiş bazı yazıtlar vardır ki, bazılarının nerede olduğu bilinmemektedir. Bu tercüme edilen yazıtların listesi de şöyledir:Tu-Men hakkındaki yazıt (M.S.546),Kül Tiginin Yuğu hakkındaki Bitiğ taş yazıtı,Süy-O budun hakkındaki yazıt,Türük Bil'e gönderilen elçi hakkındaki yazıt,Tu-Men hakkındaki yazıt (M.S.552),Kül-Tigin hakkındaki yazıt,Kül Tigin hakkında başka bir yazıt,Kül Tigin hakkında bir diğer yazıt (M.S. 554)(" Kül Tigin"hakkındaki 4 yazıt hemen hemen aynı tarihlere aittir. Bunlardan birinin taşıdığı M.S. 554 tarihi bize Kül Tigin Anıtı ve Orhun Kitabeleri'nin tarihinin söylendiği gibi M.S.732 ve 733 değil, 200 yıl kadar daha eski olduğunu göstermekte.
Tarih Türkler ile Başladı...Asya kıtasının ortasında Baykal ve Balkaş, Issık göllerini, Ala Tau (Tanrı dağlarını) ve en eski yerleşim bölgesi olan Yedi Su'yu da içine alıp kucaklayan ve Hazar Denizine kadar uzanan bugünkü Altay, Tuva, Kazakistan ve Kırgızistan toprakları, ilk yazının ortaya çıktığı yerlerdir. Mağara resimleri ve Sıntaşlar'dan (anlam ifade eden heykelcik) sonra piktogramlar (resim vasıtası ile düşünceyi belirten yazı) 20.000 yıl önce, petroglifler (Kaya resimlerinin değişmiş ve yazılardaki sembol şekillere dönüşmüş biçimi ) 15.000 yıl önce," tamgalar" (ilk harf sembolleri) 10.000 yıl önce, harfler ve sonunda alfabeye geçişin dünyada ilk örneklerinin olduğu yer Türkistan topraklardır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Tarih Tezi
Erken Türk yazıtlarını okumadan o zamanki yaşam ve medeniyet hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Bu sebeple de bu eserlerin ve yazıların Türklere ait olduğunu, Erken Türk tarihi araştırmacısı Kâzım Mirşan tarafından bu yazıların okunması ile anlıyoruz. Fakat bu çalışmalar bazı tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir. Zira bulunan eserlerin Türkçe okunarak, Türklere ait olduğunun kabul edilmesinin ne kadar büyük bir hadise olduğunu Atatürk'ün henüz daha genç bir subayken Sinop'ta yazmış olduğu şiirden anlıyoruz…
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya'nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı'da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir.
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya'nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı'da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir.
"Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk Milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk Milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef'in oğlu olan kişidir…"
Atatürk öncülüğünde 2 Temmuz 1932 ve 20 Eylül 1937 tarihlerinde yapılan Türk Tarih Kurultayları o devrin en ünlü yerli ve yabancı bilim adamlarının katılımlarıyla yapılmıştır. Fakat ne yazık ki Türk Tarihinin araştırılmasını amaçlayan bu çalışmalar Atatürk'ün ölümünden sonra durdurulmuştur.
Türk ne demektir?
Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi, batıda Balkanlar'a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak adlandırmışlar ve ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan'daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan'daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.
Bu yazıtta Türk, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan "Fin Atlası" kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda "Ökük Türök" yani "Rabbani Türük ", "Tanrı Türü" denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya'nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; "töreye uyan" "yaratanını bilir", "Rabbani Türk", "Tanrısını tanır", "Yaratanına bağlı" anlamlarında "Ökük Türök" dür. "Ökük Türök " deki "Ök" (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı "ük" olmuş ve kelime böylece "türük" olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir.
"Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır."
Dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.
Dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.
Etrüskler, Türk müdür?
Orta Asya'dan dünyanın diğer yerleşik yerlerine yapılan göçler sonucunda, Orta Asya'da gelişen medeniyet ve özellikle de yazı Avrupa'ya taşınmıştır. Binlerce sene süren göçler, ilk olarak M.Ö. 5.000'lerde İskandinav ülkelerine doğru başlamıştır. ETRÜSK olarak adlandırılan bu toplum İtalya'ya gelmeden önce, Fransa'da, Glozel'de ve Avusturya'da (M.Ö. 4.000) yaşamışlardır. Etrüskler'in M.Ö. 1.500'lerde Po ovasına oradan da maden bakımından zengin olan Etrürye denilen Toskana bölgesine yerleştikleri buralarda bulunan kalıntılardan anlaşılmıştır.
Etrüsklerin hâkimiyeti kuzeyde Po ovasından Roma şehrinin güneyine kadar hem karada hem de denizde üstün bir medeniyet olarak sürmüştür. M.Ö. 600 yıllarında en güçlü oldukları dönemde Roma şehri M.Ö. 743 de Etrüsk' lü Romulus tarafından kurulmuştur. Roma şehrinin simgesi olan ve Roma şehrinin değişik yerlerinde bulunan heykel, Türk'lere Ergenekon'da yol gösteren efsanevi hayvan dişi kurt Asena'nın memelerinden süt emen iki çocuk simgesidir. Roma şehrini kuranların Etrüskler olduğu ve bunların da Türk oldukları, 2004 yılında Etrüsk mezarlarındaki kemiklerin genetik araştırmalarından da anlaşılmıştır.
İtalya'da Ferrara Üniversitesi Genetik bilimci Prof. Guido Barbujani, Firenze Üniversitesinden Prof. Davit Caramelli, Bologna Üniversitesi Prof. Loredana Castry, Parma Üniversitesi Prof. Antonella Casoli, Pisa Üniversitesi Prof. Francesco Mallegni, İspanya Barselona'da Pompeu Farba Üniversitesi Prof. Carles Lalueza imzalı raporda yaşları 2700 ile 2300 arasında değişen 80 Etrüks iskeletinin genetik araştırması sonucunda Etrüsklerin Doğulu olduğu sonucu açıklanmıştır.
Ayrıca, Etrüsklerin Orta Asya'dan gelen ama Hazar kuzeyinden gelip Avusturya'daki İnsburg bölgesi üzerinden İtalya'nın Po ovası bölgesine inen bir halk olduğunu, Kazım Mirşan'ın Etrüsklerden kalma üzeri yazılı belgeleri okumasından da anlaşılmaktadır.
İtalya'da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa'dan Prof.Dr. Giovannangelo Camporeale, Kazım Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir.
Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile Ayda, "Etrüskler Türk mü idi?" (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile Ayda bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır.
İtalya'da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa'dan Prof.Dr. Giovannangelo Camporeale, Kazım Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir.
Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile Ayda, "Etrüskler Türk mü idi?" (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile Ayda bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır.
Türkler ilk defa Anadolu'ya ne zaman girmişlerdir?
Türklerin Anadolu'ya ilk defa 1071 de Malazgirt zaferi ile girdiğini iddia etmek doğru değildir! Türklerin Orta Asya'dan başlayıp Avrupa içlerine kadar uzanan izlerine rastlanmasından anlaşılacağı üzere Anadolu topraklarının 7000 yıllık sahibi Türk'lerdir ve en köklü medeniyete sahip olan Türkler Orta Asya'dan Avrupa ve Anadolu' ya, bir kısmı yine Avrupa'dan tekrar Anadolu'ya gelmişlerdir. Bunu İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya, İsviçre, Romanya, Fransa gibi coğrafyalarda, bırakmış oldukları birçok tarihi eserlerde yer alan yazıların okunmasından biliyoruz.
Milattan önce Anadolu'da yaşamış ve çok gelişmiş kültürleri ile çevrelerindeki insanlara medeniyet aşılamış bir topluluk olan ve bugün "Frigler" olarak adlandırılanlar, Erken Türklerdir. Bunların Afyon-Eskişehir-Ankara-Uşak çevresinde bıraktıkları eserler hala ayaktadır. Frig'lerin günümüze kadar kalan en büyük eserlerinden biri Eskişehir ili Han Kazası Yazılıkaya Köyündeki "Yazılıkaya" anıtıdır.
Milattan önce Anadolu'da yaşamış ve çok gelişmiş kültürleri ile çevrelerindeki insanlara medeniyet aşılamış bir topluluk olan ve bugün "Frigler" olarak adlandırılanlar, Erken Türklerdir. Bunların Afyon-Eskişehir-Ankara-Uşak çevresinde bıraktıkları eserler hala ayaktadır. Frig'lerin günümüze kadar kalan en büyük eserlerinden biri Eskişehir ili Han Kazası Yazılıkaya Köyündeki "Yazılıkaya" anıtıdır.
Etrüskçeye benzeyen Erken Türkçe ile yazılan Yazılıkaya Yazıtı 1965 yılında Etrüsk yazıtlarını okuyup 1970 yılında "Proto-Türkçe Yazıtlar" adlı kitabını yayınlayan Sn. Kazım Mirşan tarafından 1994 yılında okunmuştur. Etrüsk yazıtlarının Etrüsk alfabesine göre Türkçe okumasının yanı sıra 1998 Yılında "Etrüsklerin Tarihleri, Yazıları ve Dilleri" kitabını yazan Kazım Mirşan, Etrüsklerin dil ve inanç yapılarını da inceleyerek Etrüsklerin Türklüğü konusunu açıkça ortaya koymuştur.
Kazım Mirşan'ın "İskandinavya'daki Türk Yazıtları" kitabı İskandinav coğrafyasında M.Ö.2300-2700 yıllarına ait eserler üzerlerinde "Futhark" yazısı olarak bilinen yazıların tarafından "Erken Türk Yazıtları olarak okunmasını kapsamaktadır…
Psikolojik Savaş Faaliyetleri Altında Batının Türk Tarihine Bakışı:
1000 yıldan fazla süren İslamlık-Hıristiyanlık davalarının doğurduğu düşmanlık duygusu içindeki tutucu tarihçiler, bu davalarda asırlarca İslâm'ın öncülüğünü yapan Türklerin tarihini, kan ve ateş maceralarından ibaret göstermeye çalıştılar. Türk ve İslâm tarihçiler de Türklüğü ve Türk medeniyetini İslâmlık ve İslâm medeniyeti ile kaynaştırdılar; İslâmlıktan önceki binlerce yıla ait devreleri unutturmayı Ümmetçilik siyasetinin icabı ve din gayreti vecibesi bildiler. Daha yakın zamanlarda Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bütün unsurlardan tek bir millet yaratmak hayalini güden Osmanlılık cereyanı da, Türk adının anılmaması, milli tarihin yalnız ihmal değil, yazılmış olduğu sayfalardan kazınıp silinmesi yolunda üçüncü bir etken halinde diğerlerine eklenmiştir. Bütün bu olumsuz cereyanlar, tabii olarak, mektep programları ve mektep kitapları üzerinde bile etkisini göstermiş ve Türklüğün, çadır, aşiret, at, silah ve savaş kavramlarıyla eş anlamlı tutulması geleneği okul kitaplarımıza kadar girmiştir.18. yüzyıldan sonra üretilen Avrupa merkezci tarih teorisi, insanlık tarihini, eski Yunan-Roma uygarlıkları ekseninde açıklamış ve uygarlık mirasını da Asyalı ve Ortadoğulu kaynaklardan kopararak, Avrupa' nın tekelinde göstermiştir. Batı Avrupa dışındaki halklar, bu arada Türkler uygarlık yaratan değil, uygarlık yağmalayan ikinci sınıf "barbar" ırklardan sayılmıştır.
Gerçek Türk Tarihi bize şunu söylemektedir:
· İlk Alfabetik yazıyı Türkler buldu.
· 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir.
· İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur.
· Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur.
· Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk'tür.
· Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.
· 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir.
· İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur.
· Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur.
· Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk'tür.
· Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.
Kaynaklar :
a. Kâzım Mirşan
· "Türk Metriği"Kitabı
· "Prototürkçe Yazıtlar" Kitabı
· "ALTI YARIQ TİGİN" Kitabı
· "Prototürkçeden Bugünkü Kürtçeye" Kitabı
· "Urgun-Selene" Kitabı
· "Anadolu Prototürkleri" Kitabı
· "Astrofizik" Kitabı
· "BOLBOLLAR" Kitabı
· "Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları" Kitabı
· "Alfabetik Yazı Başlangıcı" Kitabı
· "Etrüskler" Kitabı
· "Türk Takvimi" Kitabı
· "Erken Türk Devletleri ve Türük Bil" Kitabı
· "Sölgentaş Mağarası" Kitabı
· "İskandinavya'daki Türk Yazıtları" Kitabı
· "Türk Metriği"Kitabı
· "Prototürkçe Yazıtlar" Kitabı
· "ALTI YARIQ TİGİN" Kitabı
· "Prototürkçeden Bugünkü Kürtçeye" Kitabı
· "Urgun-Selene" Kitabı
· "Anadolu Prototürkleri" Kitabı
· "Astrofizik" Kitabı
· "BOLBOLLAR" Kitabı
· "Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları" Kitabı
· "Alfabetik Yazı Başlangıcı" Kitabı
· "Etrüskler" Kitabı
· "Türk Takvimi" Kitabı
· "Erken Türk Devletleri ve Türük Bil" Kitabı
· "Sölgentaş Mağarası" Kitabı
· "İskandinavya'daki Türk Yazıtları" Kitabı
b. Turgay Tüfekçioğlu
"Şeytan Üçgeni" Kitabı
c. Haluk Tarcan
"Ön-Türk Uygarlığı" Kitabı
"Şeytan Üçgeni" Kitabı
c. Haluk Tarcan
"Ön-Türk Uygarlığı" Kitabı
Amerikalı araştırmacı yazar GeneD.Matlock,"Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz'"adlı kitabınıda okumanızı tavsiye ederim…
Not:Yazının hazırlanmasında kaynak vererek yardımcı olan Cemal Polat arkadaşıma teşekürü bir borç bilirim...
1 Mayıs 2010 Cumartesi
BİZDEN ÖNCE NE VARDI?...
Jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya'nın yaşının yaklaşık 4,567 milyar yıl (4,567×109 yıl) olduğuna karar verilmiştir. Fosil kayıtlarına göre anatomik olarak çağdaş insan tanımına uyan en eski fosiller 130.000 yıl öncesine aittir ve Afrika'da bulunmuşlardır. Çağdaş insanın ve diğer insansı maymunların ilk ortak atası kabul edilen iki ayak üzerinde duran ve gözleri ileri bakan canlının bundan yaklaşık 6.5 milyon yıl önce Afrika'da ortaya çıktığı tahmin edilir. İnsan, alet kullanabilmesini sağlayan, kolların serbest olduğu dik bir vücuda sahiptir. Beyni soyut düşünme, anlam verme, konuşma ve kendini gözlemleyebilme yeteneklerine sahiptir. Alet kullanabilmesi ve zihninin özellikleriyle insan diğer canlılardan ayrılır. Doğayı anlayabilir, kısmen denetimi altına alabilir ve kendi amaçları doğrultusunda doğanın güçlerini kullanabilir…
Bilinen insanın Dünya sahnesinde yer alması adeta zaman okyanusunda bir damlalık bir zaman boyutuna isabet eder.Yada bizim ulaşabildiğimiz bilgiler bu düzey ile sınırlıdır.Masallarda,Mitolojide,Yazıtlarda bizim henüz ulaşamadığımız bir takım bilgilerden bahsedilegelir.Acaba Dünyanın ilk akıllı misafirleri biz olmayabilirmiyiz.Artık izlerine bile çok zor rastlanılabilen akıllı yaratıklar bizden önce varolmuşlarmıydı?.Bize bırakılan bazı arkeolojik bulmacalar kimler tarafından ve neden yapıldılar?Anlatılanlar bu gün ulaştığımız teknolojiyle dahi hayal etmekte zorlanacağımız bir takım olaylara,kozmik savaşlara,uçan araçlara,nükleer felaketlere değiniyor.Acaba atalarımızın hayal gücü bizden daha mı ileriydi?Yoksa onlar bize bilmediğimiz atalarımızdan aldıkları bilgilerimi aktardılar?
E.W.Daniken haklı olabilirmi?İnsan ırkı başka bir gezegenden gelen canlı türlerinin bir devamımı?Dinlerde Tanrı olarak adlandırılan yaratıcılar kozmik ziyaretçiler olabilirlermi?...
Açıklamakta zorlandığımız bazı buluntular ve kesinlikle bir anlam yükleyemediğimiz eserler konusunda düzinelerce yazı ve resim bulunabilir.Bunların bir kısmı modern çağın şehir efsaneleridir ancak bazılarına dair inkar edilemeyecek deliller vardır.Sedat kardeşinizde bu konulara olan merakıyla arkadaşlarına bir kıyak geçip bunları sizler için derledi.Bir bakın bakalım.Siz ne fikir yürütecek,nasıl bir açıklama getireceksiniz…
Mısır'lıların Ampulleri
Mısır , Dendera 'daki Hathor tapınağında göze çarpan ampuller. Bu ampuller kıvrımlı kablolar ile bir jeneratöre veya açma kapama düğmesine bağlıdırlar. Ampul şeklindeki cismin içine bir yılan tasviri konulmuş. Bu da ampulün içindeki ince teli gösteriyor olabilir.
Büyük Piramit
Büyük piramitin tepesi Kuzey kutbunu,çevresi ekvatorun uzunlugunu temsil eder.Ve iki uzunluk ayni mikyasa uygunluk gösterir.
Piramidin yapım planında sık sık karşımıza çıkan 286,1022 sayısı anahtar sayı olarak kabul edilir, çünkü bu sayı güneş ve yıldız yılının değerini, güneş ile yeryüzü arasındaki uzaklığı, yeryüzü ile yörüngesi arasındaki ilişkiye göre yerçekimi kanununu ve yeryüzü yörüngesinin merkezkaç değişimlerinin sınırlarını belirlemeye olanak sağlamaktadır. Görüleceği üzere Piramit gerçek bir geometri ve ölçü harikasıdır. Birçok bilim adamı ve yazar Giza'nin bugünkü bilim bilgileri ve makinelerle bile yapılamayacağını ısrarla söylemektedirler. Büyük Piramit, hiçbir zaman anlaşılmamış olan bir tekniğin ve dehanın gözle görülür tanıklığını yapmaktadır.
Keops Piramidi ya da Büyük Piramit , Kahirenin 16.km. kadar batısındadır. Taban yüzeyi
yaklaşık 53.000 m2 lik bir alanı kaplar. Orijinal yüksekliğinin 146 ile 148 m . arasında olduğu tahmin edilir. İnşa edildiği dönemde üzerinde bulunması gereken Kapak Taşının artık olmaması nedeniyle şimdiki yüksekliği 137 metre kadardır. Yapılan hesaplara göre Büyük Piramit İngilterede Hz. İsadan bu yana inşa edilmiş olan tüm katedral , kilise ve şapellerden daha fazla taş kütlesine sahiptir. Keops Piramidinin yapımında 2.600.000 adedi aşkın granit ve kireçtaşı blok kullanılmıştır. Blokların ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişir. Santimetrenin 40'da 1'ine kadar bir hassasiyetle kesilen bloklar o kadar hassas bir şekilde birleştirilmiştir ki , aralarındaki derzlerin açıklığı hiç bir zaman santimetrenin 20 de birini aşmaz.
Büyük Pramid'deki Gizemli Kapı
Rudolf Gantenbrink tarafından Büyük Piramitte keşfedilen bakır kulplu kapı. Resim UPUAUT 2 adlı bir araştırma robotu tarafından çekilmiştir.. Hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen gizemli kapı ,kraliçe odasından başlayan güney kanallarında yer almaktadır. Bu kapının arkasında başka bir kapı daha bulunmuştur. Yapılan bazı araştrmalar sonucunda içinde ne olduğunu bilmediğimiz bir oda veya odalar bu ikinci kapının arkasında bulunmaktadır.. Aynı kapıdan kral odasından başlayan kuzey kanallarında da bulunmuştur. Burada sorulan en önemli soru şu : Görünüşte hiçbir amaca hizmet etmeyen bu kapılar Neden buralara kondu ?
Hiyerogliflerin Sırrı
Mısır 'daki Abydos tapınağındaki hiyerogliflerde ,helikopteri ,tankı, kargo uçağını ve planörü çağrıştıran şekiller vardır. Bu hiyeroglifler başka hiyerogliflerin altına gizlenmişlerdi. İlk tabaka hiyerogliflerin yerinden kopup düşmesiyle bu esrarengiz şekiller gün yüzüne çıkmıştır.
Mısırlılar Avustralya'ya mı gitmişti?
1900 'lü yılların başlarında 250 civarında hiyeroglif Sydney 'in 100 km . kuzeyindeki Hunter Valley ulusal parkında keşfedilmiştir (Avustralya). Bunlar antik Mısır hiyeroglifleridir. Kuşkuya yer bırakmayacak olan Eski Mısır Tanrısı "Anubis" çizimi ile birlikte hiyeroglifler şu soruyu akla getiriyor: Acaba Eski Mısırlılar Avustralya 'ya mı gitmişlerdi?
İnsan Yüzü Olan Deniz Kabuğu
Üzerinde oyularak yapılmış, tam gelişmemiş olsa da rahatlıkla farkedilen bir insan yüzü bulunan bir deniz kabuğu. Bu buluntu 1881 yılıında jeolog H. Stopes tarafından rapor edilmiştir. Yapılan testler sonucunda, oyma işleminin kabuklu henüz yaşarken yani fosilleşmeden önce yapıldığı ortaya çıkmıştır. Bu deniz kabuğu Pliocene devrine ait ve 2 milyon yıllıktır.
Metal Kürelerin Sırrı
Bu metal kürecikler Güney Afrika, Klerksdorp'tan. Birinin üzerinde kürenin çevresini dolaşacak şekilde birbirine paralel 3 çizgi oyulmuştur. Bu küreler Cambrian devri öncesine ait pek çok mineral arasında bulunmuştur (2,8 milyar yıl öncesi). Bu kürelerden bazıları 6 milimetre kalınlığında, ince bir kabuğa sahiptirler. Bu ince kabuk kırıldığı zaman kürenin içinden süngerimsi garip bir şey çıkıyor.Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor. Bu kürelerin ne oldukları ,ne amaçla yapıldıkları bilinmiyor. Üstelik 2,8 milyar yaşındalar. İnsanın inanası gelmiyor ancak bilimsel veriler bunlar.
Kristal ile Kaplı Kaya
Bu kaya parçasının üzeri doğal kristallerle kaplanmıştır.içinde bir boşluk bulunmuştur. Bu boşlukta, malzemesini metal ve porselenin oluşturduğu garip bir cisim bulunmuştur. Kaya parçasının iki parçaya bölünmüş hali.Taşın her iki yarısının iç kısmını görüyoruz. Radiography tekniğiyle içindeki cismin resmi çekiliyor. Cisim o kadar eski olmasına rağmen metal bir yapıdadır. Bu cismin üzerinde meydana gelen ve onu kaplayan kristal oluşumlu kabuğun oluşabilmesi için 500.000 yıl (beş yüz bin yıl) geçmesi gerekiyor !
Yan taraftan çekilen radiography resminde metal cismi daha ayrıntılı bir şekilde görüyoruz. Sonuç olarak bu garip cisim 500.000 yıl yaşındadır. Günümüzde bir şeye ait bir parça olsaydı ,çoktan ne olduğu tespit edilirdi.
10 Bin Yıllık Piramit
Japonya 'nın Yonaguni adasının yakınında , denizin 23 metre altında insan yapısı olduğu apaçık belli olan piramitler bulunmaktadır.183 metre genişliğinde ve 27 metre yüksekliğindeki bu piramitler yaklaşık , 8000 - 10.000 yıllıktırlar.
Peru'daki Duvarlar
Peru'daki bu duvarlar Nazca'da ki duvarlarla ile kesin bir benzerlik göstermektedir. Bu arkeolojik duvarlar bir gizem taşımaktadırlar çünkü ,antik çağlarda yapılmalarına rağmen ,bu kadar kusursuz bir şekilde işlenip yerlerine koyulana kadarki aşamalar için yüksek bir teknoloji ve bilgi gerektirmektedirler.
İnsanın açıklayamadığı, garip iç ve dış açılara sahip bu duvar taşları hakkında cevabını bilmediği sorular ise şunlar: Nasıl taşındılar?Nasıl ölçülüp nasıl kesildiler ? Nasıl bu kadar doğrulukla yerleştirildiler? Hemde ilkel insanlar tarafından.
Peru'da Bulunan Kafatası
Kafatası Peru'da (Ica) bulunmuştur. İlk bakışta günümüz insanının kafatasına benzemektedir, ancak soru işaretlerine yol açan bir kaç etken öne çıkmaktadır.
Göz boşlukları günümüz insanının göz boşluklarından %15 daha büyüktür. Beynin yer aldığı boşluk ise 2600 ccm ile 3200 ccm arasında değişmektedir. Şu andaki insanın kafatasındaki beyin beyin boşluğu kapasitesi 1450 ccm '
Dinozor Üstünde Oturan İnsanlar ve Kalp Nakli
Peru 'daki Ica çölünde bulunan ve binlerce yıl öncesine ait Ica taşları akılları karıştırıyor. Dr. Javier Cabrera büyük bir sabırla bu taşları koleksiyonunda toplamış ve binlerce taştan oluşan bir müze açmıştır. Bu taşlara kazınmış olarak , kalp naklini göstern ameliyatlardan dinozorları avlayan insanlara kadar bir çok olay gösterilmektedir. Hatta evcilleştirilmiş dinozorların üzerinde oturan insanlar bile tasvir edilmiştir.
Peru Dişlileri
Peru'daki bronz dişliler. Modern dişlilerden farkı yok gibi. Tek farkı çok uzun zaman önce yapılmış olmaları...
Harçsız Taş Set
Peru'nun Cusco bölgesindeki bir İnka kalesinin etrafını 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu kayalar, arasına bıçak bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş.
Nazca Çizgileri
Peru'da 1926 yılında keşfedilen Nazca kasabası yakınlarındaki üçgen, dörtgen, sarmal ve hayvan şeklindeki çizgilerin sırları çözülemiyor. Çizgilerden bazılarının yaz ve kış gündönümlerini işaret ettiği, hatta dev bir takvim görevi gördüğü öne sürüldü. Bazı bilim adamları çizgilerin UFO'lar için yapıldığı iddiasında da bulunuyor.
Peru'da 1926 yılında keşfedilen Nazca kasabası yakınlarındaki üçgen, dörtgen, sarmal ve hayvan şeklindeki çizgilerin sırları çözülemiyor. Çizgilerden bazılarının yaz ve kış gündönümlerini işaret ettiği, hatta dev bir takvim görevi gördüğü öne sürüldü. Bazı bilim adamları çizgilerin UFO'lar için yapıldığı iddiasında da bulunuyor.
Loch Ness Daireleri
Bu daire şeklindeki taş oluşumları 30 metre çapındadır ve Loch Ness gölünün dibinde görüntülenmiştir.
Altın Maket
Bu altın maket Kolomb öncesi döneme ait bir mezarda bulunmuştur. Yaklaşık 1800 yıllıktır. Görünüşe göre bir uçağın doğru ölçekli maketi gibi duruyor. (Delta kanatlı ,motor yerine sahip ,pilot kabini var ,kuyruk kanatları bile doğru şekilde tasvir edilmiş.) Güney Amerika 'da buna benzer bir çok eser bulunmuştur.
Buache Haritası
1737 'de eski yunan haritalarından kopyalanarak çizilmiştir. Harita Antartika 'nın buzla ötülü olmadan önceki halinide göstermektedir.
Kusursuz Spiraller
Alışıldık olmayan bu spiral cisimler 1991 - 1993 yılları arasında Rusya'daki Ural dağlarının doğusunda bulunan küçük bir dere olaran Narada 'da bulunmuşlardır.
Boyları en fazla 3 cm . olan bu cisimlerden (inanılmaz ama) 0,003 mm . olanlarıda bulunmuştur. Büyük olanları bakırdan , küçük ve çok küçük olanları ise çok ender rastlanan "tungsten" ve "molybdenum" maddelerinden yapılmıştır.
Mikroskopla yapılan incelemeler sonucunda spiraller kusursuz bir biçimde "altın oran" tekniğiyle yapılmıştı. Dahada şaşırıcı olan şey ise: bütün bilimsel incelemelerin gösterdiği gibi bu cisimlerin yaşlarının 20.000 ile 318.000 yıl arasında değiştiğidir. Bu yaş farkı cisimlerin bulundukları derinliğe göre değişmektedir.
Pedro Mumyası
1932 yılında Pedro Dağlarında bulunmuş bir mumya. (ABD ,Wyoming eyaleti , Casper şehrinin 60 mil güney batısı). Mumya koyu bronz renginde ve oldukça buruşmuş vaziyettedir. Hayattayken boyu 35 cm . ' yi geçmiyordu !!! Röntgen ışınlarıyla yapılan incelemede bu canlının ağırlığının 5,5 kg . olduğu ortaya çıkarıldı. Cinsiyeti erkek ve bütün dişleri yerinde. Öldüğünde aşağı yukarı 65 yaşında idi. Mumya 350 gr. ağırığındadır. Alnı çok aşağıdadır. Ezik bir burnu ile büyük ve geniş burun delikleri vardır. Çok geniş ağzı ile incecik dudakları bulunmaktadır. Bu yaratık bilinen insan türlerinden çok daha küçüktü. Bazı araştırmacılara göre bu çok küçük boyutlarda olan bir ırkın üyesiydi.
Tarih Öncesine ait Küçük Japon Heykelcikleri
Yakalarında civata taşıyan bu heykelcikler bir tür uzay başlığı ve elbisesi taşımaktadır. Hatta bunlardan biri çok büyük gözlük takmaktadır. Sanki güneş ışığından korunmak ister gibi.
Antikythera Mekanizması
Bu resimde Antikythera makanizmasını görmektesiniz. Sağ tarafta ise teknik şeması yer almaktadır. 1900 yılında Girit adasında bulunmuştur. M.Ö. 1.yüzyıla tarihlenmektedir. Bu antik bronz mekanizma bize eski uygarlıkların düşündüğümüzün aksine daha ileri bir teknik bilgiye sahip olduğunu kanıtlıyor. Astronomik takvim olduğu düşünülen bu mekanizmada (ya da bir makinanın parçası) içinde başka dişlilerde bulunmaktadır.
Dev Mumyası
1895 yılında İrlanda'da Dyer tarafından mineral araştırmaları sırasında bulunan bir dev fosili. Boyunun karşılaştırılması amacıyla bir tren vagonunun önüne koyulmuştur. Yüksekliği 3 metre 70 santimetre ve ağırlığı 2050 kg .dır.(taşlaşmış olduğu için daha ağır geliyor herhalde) Sağ ayağı 6 parmaklıdır. Ancak daha sonra bu dev fosiline ve sahibine ne olduğunu kimse bilmiyor.
Baalbek Surları
Kafaları karıştıran bir şehir daha. Lübnan 'daki Balbek şehri. 20 metreden daha büyük taşlarında kullanıldığı bu antik şehir Roma imparatorluğundanda eski. Hatta Sümerlilerin bilgilerine göre bile burası antik bir şehirdi o zamanlar. Taşların büyüklüğünü göstermek amacyla 2 kişi yapıların arasında dikiliyor. Bugün kimse burasını kimlerin yaptığını ,nasıl yaptığını ,ne amaçla ve ne zaman yaptığını bilemiyor. Modern bilim ise Baalbek 'i görmezlikten gelmeye devam ediyor.
Baalbek Blokları
Lübnan'ın Ballbek şehri yakınlarındaki işlenmiş dev kaya blokları. Bu taşlar binlerce yıl öncesinde buraya getirilmişti. Resimde gördüğünüz parça 1050 ton ağırlıkta ve 25 metre uzunluğundadır. Bu " momolit " takma adlı yekpare blok dünya üzerindeki işlenmiş en büyük taş bloktur. Soru şu: Bu taşları kimler ve nasıl buraya getirebilmişti?
Parmak Fosili
Bu cisim Kanada'nın Kuzey kutup bölgesindeki Axel Heiberg adası eski fosiller koleksiyonunda bulunmuştur. İncelemeler bunun bir insan parmağı fosili olduğunu gösteriyor. Bu fosil 100 ile 110 milyon yıl öncesine aittir (Creataceous jeolojik dönemi). Bu fosil " DM93-083 " numarasıyla arşivlenmiştir. Röngen ışınlarıyla yapılan inceleme sonucunda yukarıdaki resimdeki siyah kısımların parmak kemiklerine ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu kadar eski zamanlarda insan yaşamış olabilirmi ?
Dikilitaş(dikilememiş)
Ural Haritası
Bu 120 milyon yıllık taş parçasının yüzeyi ,Ural Bölgesini gösteren (tabiri caizse) bir haritayla kaplıdır. Görünüşe göre bu kadar eski bir haritanın olması imkansızdır. Bashkir State Üniversitesindeki bilim adamları , çok eski zamanlarda , gelişmiş uygarlıkların olduğuna dair kanıtlardan biri olarak yorumluyorlar eseri. Bu greçektende insan eliyle yapılmış bir rölyeftir. Günümüz askeri haritaları ile neredeyse aynı karakterik özellikleri sergilemektedir. Harita sivil çalışmaları göstermekte yani uzunluğu 12.000 Km ' yi bulan kanallar , nehirlere çekilen çitler , güçlü barajlar... Kanallardan çokta uzakta olmayan yerde elmas biçimindeki yerler gösterilmiştir.( Ne anlattığı bilinmemektedir). Ayrıca harita bazı yazılarıda içermektedir. Hatta sayılar bile vardır. Bilim adamları önce bunun eski çince olduğunu düşündüler. Daha sonra bu düşünce bilinmeyen bir kaynağa ait hiyeroglif - syllabic türü yazıya dönmüştür. Bilim adamları bu yazıları şimdiye kadar çözemediler.
Chivo Dinozorları
1945 yılında Waldemar Julsrud adlı deneyimli bir arkeolog El Toro dağı ( Meksika ) eteklerinde gömülmüş vaziyette kilden yapılmış küçük heykelcikler buldu. Daha sonra El Tro şehri yakınlarında ve şehrin diğer tarafında Chivo Dağ yakınlarında poselenden yapılmış 33.000 'den fazla heykelcik bulundu. Buluntular Chupicuaro , klasik kültür öncesine aitti. (M.Ö. 800 'den M.Ö. 200 'e kadar olan dönem) Bulunan heykelcikler , 65 milyon yıl önce yok oldukları düşünülen çeşitli türlerdeki dinozorları kusursuzca tasvir ediyordu. Modern bilim döneminde, neye benzedikleri ancak çözümlenen tarih öncesi bu yaratıkları ,nasıl olduda böyle eski bir uygarlık kusursuzca sanat eserlerine yansıtabilmişti ? İnsan görmeden gerceği tasvir edemez.
Yeni Zelanda Duvarları
Yeni Zellanda 'da bulunan çok eski bir uygarlığa ait kusursuzca yerleştirilmiş taşlardanoluşan duvarlar bulundu. Bu duvarları yapan uygarlık hakkında en ufak bir bilgi yoktur.
Kayaya Gömülü Çekiç
Tahta sap ve demir tokmaktan oluşan bu çekiç, 1936'da Teksas'ta 400-500 milyon yıllık bir kayanın içine gömülü olarak bulundu. Modern bir aletin tarih öncesi bir kaya kütlesinin içine nasıl girdiği bir yana, çekiçte kullanılan demirin günümüz demirlerinden bile saf olması bilim adamlarını hayrete düşürdü.
Kristal Kafatasları
Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı söyleniyor.Bu güne kadar bu kafataslarından dünyanın çeşitli yerlerinde 9 adet bulunmuştur.
2000 Yıllık Pil
Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafından 1938'de Irak'ın başkenti Bağdat'ın yakınlarında bulunan 2 bin yıllık pil, bilim adamlarını şaşkına düşürdü. Konig, 13 santimetre boyundaki toprak bir kabın içine monte edilmiş bir bakır silindir, onun etrafındaki demir çubuk ve testinin ağzını kapatan asfalttan oluşan bu nesneyi "dünyanın en eski pili" olarak tanımladı. Pilin 2 volt enerji ürettiği saptanırken, 1800'lü yularda modern pili icat eden Alessandro Volta adlı İtalyan kontunun da şöhretine gölge düştü.i.
Antik Çağ Bilgisayarı
1900 yılında Girit açıklarındaki bir batıkta araştırma yapan bilim adamları ilginç bir cisme rastladı. Tahta bir muhafazanın içine yerleştirilmiş bir dizi bronz dişliden oluşan bu garip nesnenin kasası, yüzeye çıkarıldığı anda dağıldı ve cihazın içindeki karmaşık yapı ortaya çıktı. Yapılan çalışmaların ardından, bu aygıtın Ay, Güneş ve diğer gezegenlerin konumlarını hesaplamak ve istendiği anda bunların pozisyonlarına yönelik tahminlerde bulunmak için geliştirildiği anlaşıldı.
1000 Yılda Yapılan Kent
Pasifik Okyanusu'ndaki Mikronezya adası yakınlarına kurulu antik Nan Madol kentinin inşası, M.Ö 200'de başladı ve 1000 yıl sürdü. 250 milyon tonluk dev bazalt bloklar kullanılarak yapılan bu kent, 100 yapay adayı kanallarla birbirine bağlıyor. Bu kadar bazaltın bölgeye nasıl getirildiği ise hala sır.
Generalin Kemer Tokası
M.S. 300'lü yıllarda ölen Çinli general Çou Çou'nun mezarında 1956 yılında bulunan kemerin tokası, yüzde 85 oranında alüminyumdan yapılmış. Ama doğada sadece bileşik olarak bulunan alimünyumun diğer maddelerden ayrıştırılarak tek bir madde olarak kullanılabilmesi ilk kez 19. yüzyılda mümkün olmuştu.
8 Asırdır Çürümeyen Ceset(Bu da bizden)
12. yüzyıl başlarında Kastamonu Kalesi'nin fethi sırasında şehid olan Aşıklı Sultan için yapılan türbedeki çürümemiş beden görenleri şaşkına çeviriyor. Halk dilinde 'Ayağı Yanık Sultan' olarak bilinen türbede çürümemiş bedeninin ayak kısmı camekan içinde teşhir ediliyor.
Stonehenge Taşları
Güney İngiltere'de Salisburg düzlüklerinde yer alan üç metreden yüksek, dikine duran taşlardan oluşan Stonehenge taşları da sırlarını koruyor. Her biri tonlarca ağırlığındaki taşlar mühendislik harikası olarak değerlendirilirken, çeşitli efsaneler de bulunmakta. Dinsel törenlerin yapıldığına inanılan Stonehenge'in rasathane olduğu yönünde çeşitli bulgular olmasına rağmen halen taşların sırrı çözülemiyor.
Güneş Kapısı
Güney Amerika'daki sırrını koruyan arkeolojik buluntulardan biri de Tiahuanaco'daki Güneş Kapısı. Tek parça taştan yapılan5 metre genişliğinde, 3 metre yüksekliğinde ve 10 ton ağırlığında olduğu tahmin edilen Güneş Kapısı'nın nasıl bir yöntemle ve ne amaçla inşa edildiği bir türlü açıklanamıyor.
Güney Amerika'daki sırrını koruyan arkeolojik buluntulardan biri de Tiahuanaco'daki Güneş Kapısı. Tek parça taştan yapılan